Markafoni Kurucusu ve Türkiye Girişimcilik Vakfı Başkanı Sina Afra ile “girişimcilik” konusunu ele alarak gerçekleştirdiğimiz röportaja göz atın.
Girişimcilik nedir? Girişimci kime denir? Türkiye’nin ve dünyanın buradaki konumu nedir? Gelecekte bizleri neler bekliyor? Girişimci – Yatırımcı ilişkisi nasıl olmalı? Ve diğer merak edilen sorular… Hepsi bir girişimcinin ve sektörde bulunan diğer kişilerin cevap aradığı sorulardan sadece birkaçı…
WebMasto olarak biz de Türkiye’nin en önemli girişimcileri ve yatırımcıları arasında bulunan Markafoni Kurucusu ve Türkiye Girişimcilik Vakfı Başkanı Sina Afra‘ya “girişimcilik” çerçevesinde merak edilenleri sorduk. Kendisine röportaj teklifimizi kabul ettiği için ve değerli görüşlerini bizimle paylaştığı için çok teşekkür ediyoruz.
Keyifli okumalar…
Sina Afra kimdir?
Hem girişimci hem yatırımcı kimliğiyle tanınan Sina Afra, 2008 yılında Markafoni’yi kurmuştur. Bunun dışında Zizigo, MissPera, Modnakasta (Ukrayna), Brandsexclusive (Avustralya), BrandsGalaxy (Yunanistan), Brandmarka (Güney Kore) ve çeşitli diğer internet girişimlerinin de kurucusudur. Melek Yatırımcı olarak 2007 yılından beri yatırımlarına devam eden Afra’nın, Türkiye başta olmak üzere, Almanya, ABD, Hollanda, İngiltere ve İsviçre’de yatırımları bulunmaktadır. Şu anda ise Türkiye Girişimcilik Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini sürdürmektedir.
(Daha fazla bilgi için buraya tıklayın)
Röportajın ana konusunu oluşturan ve özellikle internet ve mobil teknolojilerin hızla gelişmesi ile daha fazla konuşulmaya başlanan “Girişimcilik” kavramını siz nasıl tanımlıyorsunuz? Özellikle Türkiye’de “girişimcilik” denildiğinde ilk akla gelen isimlerden olan Sina Afra’ya göre “Girişimci” kimdir?
Girişimci, herkesle aynı yere bakan ama farklı bir şeyler gören kişidir. Benim girişimci tanımım, özellikle yüksek etkili girişimcileri tanımlamaktadır; yani istihdam yaratan, bir şeyler değiştiren ve özgür olan girişimcileri.
Bir girişimin başarıya ulaşması için sizce hangi süreçlerden geçilmelidir?
Genelde “en önemli etken ekiptir” denilir. Bunu ben de uzun süre tekrar ettim. Ama asıl en önemli etken zamanlamadır. Ondan sonra ekip ve finansman gelir. Fikirlerin değeri yok, uygulama her şey.
Günümüzde girişimcilerin karşılaşabileceği muhtemel problemler nelerdir? Girişim sürecinde hesaba katılmayan kör noktalar var mı?
Saymakla bitmez. :)
Özellikle Türkiye’de birçok girişimci, yatırımcı bulamamaktan veya bulduğu yatırımcıların girişimine hak ettiği değeri vermemesinden şikâyet ediyor. Hem girişimci hem de yatırımcı olarak siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce Girişimci – Yatırımcı ilişkisi ne düzeyde olmalı?
Biz Türkiye olarak girişimcilik finansmanında sınıfta kalıyoruz; bu çok açık. Daha nispeten yolun başındayız elbette. Fakat bazı gerçeklere gözlerimizi kapamamız da imkânsız. Örneğin; Silikon Vadisi’nde iyi bir girişiminiz olduğunda, girişimci yatırımcısını seçer. Türkiye’de tam tersi: Yatırımcı girişimci seçer. Türkiye’de melek yatırımcı sayısının 300 – 500 arasında olduğu tahmin ediliyor. Bu tabii ki çok az ve devlet tarafının sunduğu dünya standartlarındaki altyapıya rağmen (BKS), melek yatırımcı sayısı ülkemizde hala çok az.
Risk Sermayesi şirketlerinin (212, Revo, Earlybird, vb.) sayısı ve yatırım meblağları Türkiye gibi bir ülke için düşük kalıyor. Dar bir finansman yapısı, doğal olarak girişimcilerin hareket alanını da daraltıyor: Yeni kurulan şirketler için finansman bulmak ciddi bir uğraş haline geliyor. Buradan doğan sıkıntılar dolayısıyla da havlu atan bir hayli girişimci var. Finansman boyutu değişmediği sürece, Türkiye’den başarılı örneklerin çıkması zor.
Buna rağmen şu anda Türkiye’deki girişimci ve yatırımcı ekosistemi olarak farklı alanlardaki açıklarımızı kapamaya çalışıyoruz ve umut vadeden girişimlerin, melek yatırımcı ağlarının sayısının arttığını görüyoruz. Örneğin; Türkiye’nin finansman açığını kapamak üzere geçtiğimiz yıl çok önemli bir platform oluşturuldu: Borsa İstanbul’un Özel Pazarı. Kapalı bir sistem olarak çalışan (halka açık değil – girişimcilerin ve yatırımcıların bir kayıt ve kabul sürecinden geçmesi gerekiyor) bu Özel Pazar, en az 6 aylık en fazla 5 yıllık şirketler için ciddi bir yatırım bulma platformu. Uzun vadeli baktığımızda, buraya yabancı yatırımcıların da alınacağını varsayarsak, son derece kuvvetli bir yapı oluşabilir ve ülkemizdeki finansman dar boğazını aşmamızda önemli bir adım olabilir. Üniversitelerdeki kuluçka merkezlerinin sayısının artması, hatta MEF Üniversitesi’nde önümüzdeki yıl girişimcilik yüksek lisans programının açılacağının duyurulması, önümüzdeki yıllarda akademik düzeyde de ilerleme kaydedeceğimizin bir göstergesi.
Türkiye’deki girişimcilik sektörünün şu anki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de bu sektöre etki eden faktörler neler? Örneğin son zamanlarda ülkemizin gündeminden düşmeyen siyasi problemler bu sektörü etkiliyor mu?
Türkiye’de girişimcilik günden güne daha çok önem kazansa da hala toplum olarak girişimciliğe mesafeli olduğumuz söylenebilir. Toplumda yerleşik bazı düşünme/yaşama tarzları mevcut. Genel olarak kendini güvenceye alma içgüdüsüyle hareket ediyor ve kararlar veriyoruz. Elbette bunda ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal durum ile eğitim faaliyetlerinin önemi büyük. Hal böyleyken girişimcilik birçok insan için riski yüksek ve meşakkatli bir kariyer seçeneği olarak görülüyor. Bu ortamda fırsatlarla olduğu kadar risklerle de dolu olan girişimcilik adına çalışmalar yapmak ve insanları bu yönde teşvik etmek elbette kolay değil.
Kalkınmadaki en temel sorun ise sürdürülebilirlik, bunu sağlamak her geçen gün zorlaşıyor. Ekonomik, sosyal ve teknolojik kalkınmayı sağlarken sürekli tüketiyor ve salt tüketime teşvik ediyoruz. Uzun vadede ortaya çıkacak girişimlerin de sürdürülebilir kalkınmayı desteklemesi gerektiğine inanıyorum. Zaten etki yaratan girişimcilik modeli de bünyesinde ekonomik kalkınma yanında değer yaratan unsurları da barındırıyor. Biz de bu nedenle geleneksel girişimlerden daha çok değer yaratan girişimlere odaklanıyoruz. Değişime açık olmak ve her yenilikte kendini yenileyebilmek, girişimciliğin ve melek yatırımcılığın olmazsa olmazlarından olduğu için, yatırım tercihlerimizde bu özellikleri barındıran girişimlere destek olmaya çalışıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde “Unicorn şirketler” olarak tabir edilen ve değeri 1 milyar doları aşan girişimlerin sayısının 130’a ulaştığı açıklanmıştı. Toplam kümülatif değeri yaklaşık 485 milyar dolar olan bu girişimlerin 54 tanesinin sadece 2015 yılı içinde listeye girdiğini görüyoruz. Bu bilgiler doğrultusunda girişimciliğin ve startup’ların küresel olarak geleceğini nasıl görüyorsunuz? Ek olarak; henüz listede olmasa da yakın zaman içinde herhangi bir Türk girişiminin bu listede yer alacağını düşünüyor musunuz?
Tüm iş ve özel alanların dijitalleşmesi kaçınılmaz bir gelişme. Bu nedenle yakında 10 milyarın üzerine çıkanlar için yeni bir isim bulmamız gerekecek. Benim aklımda Unicorn olabilecek 1 tane Türk şirketi var ama ismini henüz paylaşmayacağım. İyi bir yoldalar.
Kurucu Ortağı olduğunuz ve Türkiye’deki en başarılı girişimlerden biri olan Markafoni’nin, başarıya ulaşmasındaki en büyük etken nedir? Kurulduğu günden, Naspers’a 200 milyon dolara satıldığı güne kadar geçen süre zarfında edindiğiniz en büyük tecrübe ne oldu?
Markafoni’nin kurulmasıyla, ilk olmamızın verdiği bir dinamikle, çok kısa sürede son derece yoğun bir “WOM” yakaladık: Markafoni’nin kurgusunu ve işleyişini arkadaşlar arkadaşlara anlatıyordu ve ilk bir milyon üyemiz pazarlama desteği olmadan aramıza katılmıştı. Süreçten memnun kalan müşteri, bunu arkadaşlarına anlatıyordu ve onları aramıza müşteri olarak katıyorduk. İlk olmak ve fark yaratmak bu açıdan çok etkili oldu.
Bununla birlikte bu süreçte her zaman hayallerimizi yeniledik. Tabii ki en başta Türkiye’nin en büyük e-ticaret sitelerinden biri olacağımızı ve özellikle bu kadar hızlı büyüyeceğimizi tahmin etmiyorduk. Türkiye dışına açılan ilk e-ticaret sitesi olacağımızı, 2,5 sene gibi kısa bir sürede “exit” yapacağımızı da hiç düşünmemiştik. Bu gelişmeler doğrultusunda hayallerimizi büyüttük elbette. Sürekli kendimizi güncel tutmanın ve hayallerimizi yenilemenin faydası, Markafoni’ye sayısız avantaj olarak geri döndü.
Kurulmasında (2014) ön ayak olduğunuz Türkiye Girişimcilik Vakfı’nda hali hazırda Yönetim Kurulu Başkanı olarak görevinizi sürdürüyorsunuz. Bu vakıf çatısı altında Türkiye’de ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz? Girişimcilik Vakfı’nın hedeflerinde neler var?
Küresel düzeyde girişimciliğin önem kazandığı ve sınırlarını aştığı bir çağda Türkiye’nin konumuna baktığımızda şöyle bir tablo görüyoruz. Artık üç boyutlu bir ekosisteme sahibiz. Bu açıdan ilerleme kaydettiğimizi düşünüyorum. Bugün Türkiye’de eTohum, Girişim Fabrikası, Endeavor, GBA ve BIC gibi, girişimcileri “eğitim”, “network” ve “maddi” açılardan destekleyen pek çok yapı ve yatırım ağları mevcut. Üç boyutu da ele alan bu oluşumların ortak özelliği, girişimciliğe karar vermiş kişilere farklı alanlarda destek olmaları.
Benim kurucusu olduğum Girişimcilik Vakfı (GirVak) ise, girişimci olmamış ama girişimciliğe yatkın ve ilgili gençleri destekleyen bir vakıf. Girişimcilik ekosistemini “grassroot” bir yaklaşım ile aşağıdan beslemek amacıyla kuruldu. Şimdi tüm bu oluşumlar ekseninde ekosistemimizin çok geniş bir yelpaze oluşturduğunu rahatlıkla görebiliriz. Üniversitelerde girişimcilik kulüplerini, hızlandırıcı veya kuluçka merkezlerini de dâhil ettiğimizde her gün gelişen bir ekosistemin ortaya çıktığına şahit olacağımıza inanıyorum. Çünkü Türkiye’de girişimciliği kuvvetlendirmenin Türk ekonomisini kuvvetlendirmek olduğuna inanıyorum.
Biz de bu bakış açısı doğrultusunda, yalnızca Türkiye’de değil dünyada da bir ilk olan Girişimcilik Vakfı “Fellow Programı” ile gençleri geniş bir ağın parçası yaparak, onları kendilerine ilham veren girişimciler ile tanıştırıp, deneyimlerinden faydalanma imkânı sunuyoruz. Girişimcilik Vakfı Fellow Programı’na 6 aşamalı bilimsel bir seçim süreci ile seçilen gençler, her iki ayda bir “FellowUP” ilham buluşmalarına, network etkinliklerine, staj ve deneyim etkinliklerine katılıyorlar. Aynı zamanda Girişimcilik Vakfı Fellow Programı’na dahil olmaya hak kazanan üniversite öğrencilerine burs aracılığıyla maddi destek de sağlıyoruz.
İlk yılımızda, yani 2014 seçim sürecini duyurduğumuzda programa 6400 üniversite öğrencisi 170’den fazla üniversiteden başvurdu. Sonuç olarak 20 kadın – 20 erkek öğrenciden oluşan 40 Fellow seçtik ve onlarla birlikte Girişimcilik Vakfı programı başlamış oldu. Bu sene ise Fellow Programı için 30.000 başvuru aldık. Bu 30.000 başvuru arasından 28 farklı üniversiteden 50 öğrenci daha aramıza katıldı. Şu anda 40 kadın – 40 erkek öğrenci ile büyüyen bir aile olarak yolculuğumuza devam ediyoruz.
Tabii Fellow Programı ile biz öncelikli olarak ülkede girişimcilik potansiyeli taşıyan gençlerin hayatına etki ediyoruz. Biz Fellow’larımızı uzun bir zincirin halkası olarak görüyoruz. Onlar bu program sayesinde aldıkları ilham ile başkalarının hayatlarına ilham veriyorlar. Bu etkiyi yaymak aynı zamanda kendi sorumlulukları. Çünkü Girişimcilik Vakfı’nın yaratmak istediği kültürün en temel öğelerinden biri de “giveback” (“karşılığını verme”) bakış açısını gençlerin hayatına yerleştirmek. Girişimci, toplumdan aldığı destek ile kazandığı başarıyı yine toplumla paylaşırsa, ancak o zaman başarıyı ölçeklendirme ve çoğaltma şansı olur. Buna inanıyor ve Fellow Programı’mızın vazgeçilmez öğesi olarak kabul ediyoruz. Dolayısıyla Fellow’larımız aldıkları ilhamı çevreleriyle paylaşarak bu zinciri büyütüyorlar.
Önce girişimci, sonra yatırımcı olarak tanıdığımız Sina Afra’nın yapılacaklar listesinde neler var? Yeni bir proje veya yeni bir yatırım söz konusu olacak mı?
Günümüzde farklı sektörlerin ön plana çıkmasıyla beraber yatırım alanları da değişmiş durumda. Ülke sınırlarının önceden belli olduğu yatırımlar ve girişimcilik hikâyeleri şimdi sınırları aştı. Hızla büyüyen ve cazip fırsatlar barındıran internet sektörü, artık en fazla yatırım alan sektörlerden biri. Özellikle odaklı ürün gamlarının yanı sıra sundukları kullanıcı deneyimiyle dikey sitelerin yatırım alanı olarak değerli olacağını düşünüyorum. Çünkü bu konuda hâlâ değerlendirilebilecek fırsatlar var. Bir melek yatırımcı olarak, dikey sitelerin yanı sıra, “mass customization” diye adlandırılan kişiye özel üretim siteleri, SaaS, e-ticaret, mobil, sosyal medya ve sosyal ticaretle ilgili yatırımlar benim için ön planda; daha çok ölçeklenebilir teknoloji yatırımlarıyla ilgileniyorum. Yatırım alanlarımı da zamanla genişletmek istiyorum. Diğer alanlardan gelen projeler doğal olarak teknoloji sektöründen gelenler kadar çok değil. Fakat farklı alanlara yatırım yaptıktan sonra bu durumun değişeceğini düşünüyorum.
Son olarak; Girişimlerini başarıya ulaştırmak isteyen girişimcilere ne tavsiyelerde bulunursunuz? Nasıl bir yol izlemeliler? Hangi kaynakları kullanmalılar? Hangi girişimleri ve hangi girişimcileri örnek almalılar?
Başkalarının tavsiyelerine çok kulak asmayın. Kendi deneyimlerinizi edinin; gerekirse bunun bedelini siz ödeyin ama yolunuza devam edin. Sevdiğiniz işi iyi insanlarla yapınca başarı kendiliğinden geliyor. O da maddi olarak tatmin edici bir sonucu da beraberinde getiriyor. Ayrıca dünyanın neresinde olursanız, büyük düşünüp ufak adımlar adın. En önemli nokta bana göre bu.
Ayrıca melek yatırım almak isteyen girişimler her şeyden önce çok iyi bir fikirle gelmeliler. En önemli sermayelerinin, pazarın ihtiyaçlarına karşılık veren bir iş fikri ve bunu hayata geçirecek bir ekip olduğunu unutmamalılar. Tüm bunları yaparken kendilerine inanmaları ve iş fikirlerine tutkuyla sarılmaları da çok önemli. Çünkü eğer kendileri inanmıyorsa, emin olun ki karşılarındaki melek yatırımcıyı da heyecanlandıramayacaklardır. Ben bir melek yatırımcı olarak işin başındaki ekibin bu işe inanmadığını anlarsam hemen geri çekilirim.
Bunun dışında Türkiye’de ve dünya çapında öne çıkan, fark yaratan her türlü girişimi, dünyanın başarılı CEO’larını takip etmelerini, onların hikâyelerinden ilham almalarını girişimcilere tavsiye edebilirim. Türkiye’de Sadeceon, Etkinlikcim ve Onedio bunlardan bazıları. Dünya çapında ise Fiverr, Whatsapp veya Snapchat’i takip etmelerini tavsiye edebilirim. Bunun dışında, örneğin; benim hayatımın her döneminde ilham aldığım kişiler farklı oldu. Her gün yeni fikirler ve bilgilerle dünya görüşümü oluştururken ve bu süreçte sorumluluklarım da çeşitlenirken, doğal olarak tarzı, hikâyesi ve yaptıklarıyla bana yol gösteren rol modellerim de değişti, çoğaldı: Chrysler eski CEO’su Anthony Lee Iacocca’dan General Electric eski CEO’su Jack Welche’e, Skype’ın kurucusu Niklas Zennström’dan Tesla, Space X ve Solarcity Kurucusu Elon Musk’a kadar bana ilham veren çok kişi oldu.